Bugün 19 Mayıs 2020, Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 101.yılı.
Bu vesileyle, Yüce Türk Milleti’nin “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” yürekten kutluyorum.
Atatürk’ün Samsun’a çıkışının kısa öyküsüne gelince…
Almanya’nın 1.Dünya Harbi’nden yenik çıkmasıyla birlikte, müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu da yenik sayılarak, 18 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalır.
Bu sırada, Suriye ve Filistin Cephesi’nde İngilizler’e karşı çarpışan ve İngilizler’i Halep’in kuzeyinde durdurmayı başaran 7.Ordu, daha sonra da yeni kurulan Yıldırım Orduları Grup Komutanı Tümgeneral Mustafa Kemal Paşa, 7 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grubu lağvedilince, önce Adana’ya, oradan da trenle İstanbul’a gelerek, Harbiye Nezareti emrine alınır.
İstanbul’un İngilizler, vatanın diğer köşelerinin de Fransızlar ve İtalyanlar tarafından işgali üzerine, vatanın kurtuluşu için çareler aramaya, silah arkadaşlarıyla gizli görüşmeler yapmaya başlar.
Amacı, bir an önce kendini Anadolu topraklarına atmaktır.
Aradığı fırsat, sonunda eline geçer.
Nasıl mı?
Anlatalım.
İstanbul’daki işgal kuvvetleri (İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar), başta Osman Ağa olmak üzere Türk çetelerinin Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontus çetelerine karşı yaptıkları amansız mücadelelerden rahatsızdır. İngiliz Komiserliği’ne Karadeniz’de Türk çetelerinin ve özellikle de Giresunlu Osman Ağa’nın şiddet hareketlerine giriştiklerine dair yoğun şikayet telgrafları çekilmektedir. Padişah Vahidettin’i, bir hal çaresi bulması için sıkıştırırlar.
Padişah da, 9.Ordu Müfettişi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’yı bu iş için görevlendirir. Oysa Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncesi tamamen farklıdır. İlk amacı da, Pontus çetelerine karşı savaşan Osman Ağa gibi vatanseverlerle tanışıp, onları yanlarına çekmekti. Ermeni Tehciri’ne adı karıştığı gerekçesiyle gıyabında idama mahkum edildiği için, Osman Ağa bu sıralarda 200 kişilik çetesiyle birlikte Giresun dağlarında dolaşmakta, Pontus eşkiyasına karşı amansız bir savaş vermektedir. Vatanın kurtuluşu için beklediği fırsat şimdi eline geçmiştir.
Tam yetkiyle donatılmış Padişah Fermanı’nı cebine koyan Mustafa Kemal Paşa, hiç vakit geçirmeden 15 Mayıs 1919 tarihinde kendisine inanmış 18 vatansever arkadaşını yanına alarak, Bandırma adlı köhne bir vapurla yola çıkar.
Bu arada şu gerçeği de birilerinin suratına çarpmadan geçmek istemiyorum.
Tarihi, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Fesli Kadir gibi vatan hainlerinden öğrenenlerin iddia ettiği gibi Mustafa Kemal Paşa’ya 40 bin altın değil, Dahiliye Nezareti ödeneğinden 1000 lira ile 23 karargâh mensubunun 3 aylık maaşları, yollukları ve yüzde 50 zam, ayrıca değişik ihtiyaçlar için de 25.000 lira verilmiştir.
Ha bu parayı da çok görenler olabilir.
1920’de Sadrazam Damat Ferit, birkaç kişilik heyetiyle “Paris Barış Görüşmeleri”ne giderken kendisine 70.000 lira verildiğini de hatırlatalım!
Devam edelim.
Gemide Mustafa Kemal Paşa ve kurmayları 22, er ve erbaş 25, müşavir ve katipler 8,
gemi personeli (biri Göreleli serdümen Ali oğlu Basri) 21 kişi olmak üzere toplam 76 kişi bulunuyordu. (Genelkurmay ATASE Başkanlığı)
Gemideki kurmayların adlarını Dr.Fethi Tevetoğlu şu şekilde sıralıyor:
1.Kurmay Albay Re'fet Bey (General R. BELE, 3. Kor. Kom)
2. Kurmay Albay Manastırlı Kazım Bey (General K. DİRİK, Müfettişlik Kur Bşk.)
3. Dr. Albay İbrahim Talî Bey (İ.T.ÖNGÖREN, Müfettişlik Sağlık Bşk.)
4. Kurmay Yarbay Mehmet Arif Bey (AYICI, Kurmay Bşk. Yardımcısı)
5. Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (H.GEREDE, Karargâh Erkan-ı Harbiyesi İstihbarat
ve Siyasiyat Şubesi Müdürü)
6. Topçu Binbaşı Kemal Bey (K.DOĞAN, Müfettişlik Topçu K.)
7. Doktor Binbaşı Refik Bey (R.SAYDAM, Sağlık Bşk. Yardımcısı)
8. Yzb. Cevat Abbas (C.A.GÜRER, Müfettişlik Başyaveri)
9. Yzb. Mümtaz (M.TÜNAY, Kurmay Mülhakı)
10. Yzb. İsmail Hakkı (İ.H.EDE, Kurmay Mülhakı)
11. Yzb. Ali Şevket (A.Ş.ÖNDERSEV, Müfettişlik Emir Subayı)
12. Yzb. Mustafa Vasfi (M.V.SÜSOY, Karargah K.)
13. Ütğm. Hayati (Kurmaybaşkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kalem Amiri)
14. Ütğm. Arif Hikmet (A.H.GERÇEKÇİ, Kurmay Mülhakı, sonra 3. Kor. K. Yaveri)
15. Ütğm. Abdullah (İaşe Subayı)
16. Tğm. Muzaffer (M.KILIÇ, Müfettişlik İkinci Yaveri, II.Dönem
Giresun Milletvekilliği yapmıştır.)
17. Birinci sınıf katip Faik (F.AYBARS, Şifre Katibi)
18. Dördüncü sınıf katip Memduh (M.ATASEV, Şifre Katibi Yardımcısı)
(Dr.Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar, Atatürk ve Çevresi Yayınları,1971)
Bunların haricindeki diğerleri:
Dr. Yüzbaşı Behçet Efendi
Mülhak Yüzbaşı Rauf
Yüzbaşı Hersekli Ahmet Efendi
Mülhak Teğmen Zebur
Emir Subayı Teğmen Ruhsat
***
İZMİR’İN İŞGALİ GİRESUN’DA PROTESTO EDİLİYOR
Onlar Samsun’a doğru hareket ede dursunlar, aynı gün yani 15 Mayıs’ta Yunanlılar
yerli Rumların “zito zito (yaşa yaşa)” naraları ve taşkınlıkları arasında İzmir’e çıkarlar.
Yerli Rumlar, Yunan’ın İzmir’e çıkmasını yurdun muhtelif yerlerinde olduğu gibi
Giresun’da da sevinç gösterileriyle karşılarken, İzmir’in İşgali’ni protesto için ilk ses de Giresun’dan yankılanır. Bu sıralarda Kayadibi köyünde bulunan Osman Ağa’ya haber salınır. Osman Ağa’nın talimatıyla Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti iki gün sonra büyük bir miting düzenler. Gerisini Ömer Sami Coşar’dan takip edelim:
“…17 Mayıs cumartesi günü halkı Camlıçarşı önünde toplamışlardı. Dükkanının kepengini indiren gelmişti. Buradan İstanbul’da İngiliz, Amerikan, Fransız, İtalyan yüksek komiserlerine protesto telgrafları çekilmişti. Ayrıca Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya yollanan telgraflarda İzmir’in Yunan idaresi altında kalmayacağı, kalamayacağı oldukça kati bir lisanla ifade ediliyordu.” (Atatürk’ün Muhafızı Topal Osman, s.16)
Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit Paşa’ya çekilen telgraf ise şöyle:
“Hükümetimizi, idamımızı tebliğe memur görmek istemiyoruz. Size Türk Sadrazamı olarak hitap ediyoruz. İzmir’de mavi mi sallanacak, al mı kalacak? Hükümetimiz buna bigane kalarak boyun mu eğecek? İzmirli kardeşlerimiz Yunan palikaryalarına teslim mi edilecek? Darağaçları bizim de ufkumuzda belirmekte. İdam anımız yaklaşmaktadır. İzmir’in ilhak edildiğini öğrendiğimiz gün, Giresun muhiti akissiz kalmayacaktır ve dünyada hiçbir kuvvet bizi mahzun çevirmeyecektir. Cebir neticeyi tecilden başka bir şeye yaramayacaktır.” (Erden Menteşeoğlu, Osman Ağa, S.66)
***
OSMAN AĞA HAVZA’DA ATATÜRK’LE TANIŞIP, EL SIKIŞIYOR (29 Mayıs 1919)
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basar. Mülki ve askeri erkan
tarafından törenle karşılanır. Artık, Hasan İzzettin Dinamo’nun tabiriyle “Kutsal İsyan” başlamıştır. Paşa, buradaki işlerini bitirdikten sonra Havza’ya geçer.
Yaptırdığı soruşturma sonucu, hakkında olumlu şeyler duyduğu Osman Ağa’yı Havza’ya görüşmeye davet eder. Ermeni Tehciri’ne adı karıştığı için gıyabında idama mahkum edilmiş olan Osman Ağa bu sıralarda çetesi ile birlikte dağlarda dolaşmakta, Pontus eşkiyasına karşı amansız bir savaş vermektedir. Vatanın kurtuluşu için beklediği fırsat şimdi eline geçmiştir. Ancak yine de endişeleri vardır. Ya, Paşa Hazretleri’nin niyeti kötü ise?..
Yanına en gözü pek adamlarından beş kişiyi alır. Çete kıyafetlerini ve silahlarını denk yaparak tebdil kıyafet yola çıkarlar. Giresun’dan motorla Samsun’a, oradan da yaylı arabayla Havza’ya hareket ederler. Havza’da bir hana yerleşirler. Paşa Hazretleri’nin hangi amaçla Havza’ya geldiğini anlamak için de kahvehanelerde halktan bilgi toplamaya başlarlar. Paşa’nın vatanın kurtuluşu için buraya geldiğini anlayınca hanlarına dönüp, asıl kıyafetleri olan aba-zıpkalarını özenle giyinirler. Silahlarını, fişekliklerini kuşanırlar. 29 Mayıs 1919 akşamı Mustafa Kemal Paşa’nın konakladığı otelin yolunu tutarlar.
Bundan sonrasını Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal İsyan adlı eserinden takip edelim:
“…Mustafa Kemal,böbrek sancılarını dindirmek için doktorların salıkladığı altı saatte bir alınması gereken banyolardan birini yapmış, yüzü alev alev yanarak bir sandalyede oturmuş, sigara tüttürüyor, bir yandan da arkadaşlarıyla hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu.Topal Osman’ın geldiğini haber verdiler. Sandalyesinden merakla doğruldu. Sağ bacağını kalçadan atarak , odaya giren mavi kurt gözlü, orta boylu, kendi yaşında, kendisi gibi kırpık bıyıklı, çukur ve inatçı çeneli, silahlı ünlü çete reisine sempati ile baktı. Sonra ayağa kalkıp ona doğru giderek elini hararetle sıktı:
-Hoş geldin Osman Bey, dedi, buyur, otur. Samsun’da seni anlata anlata bitiremediler.
Onu elinden tutarak yanındaki bir sandalyeye çökertti. Osman Ağa’nın adamlarının da ellerini sıkarak, hepsine hoş geldiniz, dedi.
Sonra çete reisinin yanına oturdu; çeteci delikanlıları göstererek:
-Ordularımızı dağıttılar, dedi, kumandanları askersiz bıraktılar. İşte bundan sonra bizim askerimiz bunlar olacak! Sigara içer misin, Osman Bey?
Ona ünlü gümüş tabakasını uzattı. Topal Osman, bir sigara aldı, sonra adamlarına döndü:
-Haydi uşaklar, siz dışarı çıkın!
Mustafa Kemal emir eri Halit’e seslendi:
-Halit, çocuk, al bu arkadaşları, istirahat ettir. Çay ver onlara, yorgundurlar.” (Kutsal İsyan, c.2, s.130-132)
***
“BU PONTUS RUMCUKLARINA ÖYLE BİR TÜTSÜ VERECEĞİM Kİ…”
Bundan sonra Atatürk, Osman Ağa’ya iltifatlarda bulunduktan sonra memleketin genel
durumunu uzun uzun anlattı:
“…Pontus belasının temizlenmesini senin tecrübeli ellerine bırakıyorum, Osman Bey. Seninle durmadan muhabere edeceğiz. Belediye reisliğini bırakıp uzaklaşmamalıydın. (Osman Ağa, I.Dünya Harbi sona erip, Giresun’a dönünce Hacı Bey’in başkanlıktan çekilmesi üzerine kimseye danışmadan Giresun Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmuştu. S.Ç.) Şimdi yine bu mevkii elde edebilir misin?
Topal Osman güldü:
-Ne demek, Paşam? Çocuk oyuncağı bu. Siz arkamızda bulunduktan sonra evvel Allah Giresun Belediyesi’ne gidip oturmamız artık gün meselesidir.
-Madem ki şehrin Türk halkı seni tamamıyla destekliyor. Hiç durma, teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bil fiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontusçular ve Rumlar kaçsın. Onlar bir kere kanunsuz yola adım atar göründüler mi zamanla temizleriz.
-Sen hiç merak etme, Paşam, dedi, ben bu Pontos Rumcuklarına öyle bir tütsü vereceğim ki hepsi eşek arıları gibi mağaralarında boğulup gidecek. Sen, başımızdasın ya artık, yeter! Birkaç gün içinde Giresun Belediye Reisliğini yeniden üzerime alarak memleket kurtuluncaya kadar da kimseye vermeyeceğim. Hemşehrilerin en yiğitlerinden bir de ‘Müdafaayı Hukuk Cemiyeti” kurarım, olur biter.” (a.g.e)
Sonunda el sıkışıp, anlaşırlar.
Osman Ağa, Paşa’dan aldığı talimatları uygulamak üzere Giresun’a çetesinin başına dönerken, Mustafa Kemal Paşa da, Erzurum ve Sivas Kongreleri için yoluna devam eder.
23 Nisan 1920’de TBMM’ni açar.
Osman Ağa ve Giresun Uşakları'nı da, 12 Kasım 1920 tarihinde yanına koruma olarak alır.
Sonuç olarak…
Köhnemiş Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazından Türkiye Cumhuriyeti adı altında yeni ve milli bir devlet çıkararak, Osmanlı’nın “etrak-ı bi idrak” yani “idraksiz, akılsız Türk” diye aşağıladığı asil Türk Milleti’ni özgürlüğüne ve kişiliğine kavuştur.
Atatürk ve silah arkadaşlarını bir kez daha minnet ve şükranla anıyor, Allah’dan rahmet diliyorum.
“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”nız kutlu olsun!
Anahtar Kelimeler:
Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?