08 Aralık 2008
Giresun yolculuğumuz İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başladı. Bir buçuk saatlik uçak yolculuğunun ardından Trabzon Havalimanına iniş yaptık. Yine Bir buçuk saatlik bir karayolu yolculuğundan sonra Giresun’a ulaştık.
500 yüz bine yakın nüfusu, 6.934 km2 yüzölçümü ile Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Giresun bir yarımada üzerine kurulmuştur. Giresun, Anadolu'nun kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadeniz'in inci kentlerinden birisidir. Doğal ve tarihi değerler açısından turizme oldukça elverişli bulunan Giresun'un bakir ormanları, yaylaları ve akarsuları ilgi çekicidir.
Giresun’un; Alucra, Bulancak, Çamoluk, Çanakçı, Dereli, Doğankent, Espiye, Eynesil, Görele, Güce, Keşap, Piraziz, Şebinkarahisar, Tirebolu ve Yağlıdere isimlerinde 6 ilçesi bulunuyor.
Kiraz’ın anavatanı olduğu Kabul edilen, Fındık deyince akıllara gelen Giresun’un tarihini, kültürü’nü tanıyabilmek, coğrafyasını gezip görebilmek için günler hatta haftalar gerekir. Birkaç günlük Giresun seyahatimizde Giresun’un bu güzellikleri’nden çok azını görebileceğimizi düşünerek başladı yolculuğumuz.
Yolculuğumuzu Giresun’a 60 km mesafede bulunan Giresun’un en popüler yaylalarından biri olan Kümbet Yaylası’na yapıyoruz. Dereli ilçesini geçtikten sonar yolculuğumuz Karadeniz’in muhteşem doğası içersinde devam ediyordu. Yemyeşil yamaçlardan tırmanırken kuş sesleri ve derelerde akan suyun şırıltısı bizler eşlik ediyordu. Yol kenarlarında bulunan tarihi çeşmelerin çanağından buz gibi sular akıyor, arabamızın motor sesini duyan gürbüz yanaklı köy çocukları yolumuza çıkarak bizleri selamlıyorlardı. Aşağılarda kalan derelerin üzerine kurulmuş tarihi kemer köprüler, günümüzde çok az kullanılan mısır öğütme değirmenleri gerdanın incileri gibi görünüyorlardı.
Rakım gitgide yükseliyor, havanın değişimini sadece biz değil, aracımızın motoru bile fark etmişti ki çekişi düşmeye başlamıştı. Ladin, kayın, meşe, gürgen, kızılağaç, ıhlamur, kestane ağaçları yerini çam ağaçlarına bırakmaya başlamıştı. Sarı yaban gülleri solmaya başlamış rengârenk doğanın güzelliği içersinde yerini mor güllere bırakmaya başlamıştı. Aracımız yoğun bir bulut tabakası içersine girmiş hava iyice soğumuştu. Etrafta gittiğimiz yoldan başka bir yer neredeyse görünmüyordu. Bir sure sonar bulutların içersinden çıkmış, pırıl pırıl bir güneşin altında yaylanın tüm güzelliği, tüm renkleri bizleri selamlıyordu.
İki bin metreye yakın yüksekliği ile ziyaretçilerine her an dört mevsimi aynı anda yaşatan Kümbet Yaylası, günübirlik ziyaretçileri dışında konaklamak isteyenler içinde ideal bir yer. Çok sayıda küçük yayla ve obalardan oluşan Yaylanın, altyapısı tamamlanmış, PTT acentesi, sağlık ocağı, bakkal, sadece kuzu etinin satıldığı kasaplar, manav, lokanta, fırın, kır kahvesi hatta oto tamircisi dahi bulunmaktadır. Özel olarak işletilen tek katlı, iki katlı Bungalov tipi evler otel ve pansiyonlar tatilcilere her türlü konforlu konaklama imkânı sunabilecek şekilde hazırlanmışlar. Tesislerde; Doğal ürünlerle hazırlanmış Türk mutfağından seçme yiyeceklerin yanı sıra yöresel mutfağın lezzetleri de sunulmakta. Toplantı Salonları, Kapalı Yüzme Havuzu, Sauna, Türk hamamı gibi imkânları sunan tesisler, ziyaretçilerine yayla turizmi’yle beraber beş yıldızlı tatil olanağı da sunuyor.
Geçmişteki yayla göçleri, gelenekler günümüzde şenliklerle yaşatılmaya çalışılıyor yaylalarda. Kümbet Yaylası bunlardan biri. Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayının ikinci haftasına rastlayan Cumartesi ve Pazar günleri Aymaç Mevkii’nde kutlanan şenliklere yakın Giresun haricinde Yurtiçi ve yurtdışından binlerce insan geliyor.
Kümbet Yaylası, kaldığımız sure içersinde, bakir tabiatı kirlenmemiş havası; billur gibi soğuk suları ile yazın en sıcak günlerinde bile sunduğu ferahlatıcı serinliği; büyüleyici güzelliği, manzaraları içersinde güneşlenirken fırtınaya tutulup, çiçek toplarken bir anda yanımızdaki arkadaşımızı kaybettik sisler arasında. Bulutların çekilmesiyle yemyeşil yayla obaları bir anda beyaz bir örtüye büründüğünü gördük. Tekrar güneşin açması ile gök mavi yer yine yeşillendi. Ardından; dağ çileklerini ve yeni açmış yayla güllerini fark ediyorduk. Artarda birkaç güne sığan, sisler arasında dört mevsim duyguları ile keyifle geçen zamanın sonunda tekrar Giresun’a dönmek için yola çıktık.
İki saatlik bir yolculuğun ardından Giresun şehir merkezi’ne ulaşmıştık. Atatürk’ün Muhafız Alayı Komutanı ve Milli Mücadele Kahramanı Osman Ağa’nın Giresun Kalesi’nde bulunan anıt mezarını, Kaleyi, Kaleden, Karadeniz’in tek adası olan Giresun Adası’nı selamlayarak Giresun’un en büyük ilçesi olan Bulancak’a hareket ettik. Bulancak’ta balık ve meşhur tatlısından tattıktan sonra yolculuğumuz, sahil şeridinde bulunan ilçelere doğru devam etti. Giresun’a yakın ilçelerden biri olan Keşap’ı geçtikten sonra Espiye’ye de bulunan Andoz Kalesi ni selamlayarak Tirebolu’ya geldik. Tarihi kayıtlardan üç şehrin birleşmesiyle oluştuğu belirtilen Tirebolu Kalesinde çay keyfine diyecek bir şey yoktu.
Tirebolu’da ki çay molasından sonra Giresun’un en büyük akarsuyu olan Harşıt Çayı üzerinden geçerek Giresun’un en renkli ilçelerinden biri olan Kültür şehri Görele’ye doğru devam ediyoruz. Yetiştirmiş olduğu birçok Devlet, Kültür, Sanat adamıyla öne çıkan Görele, farklı yemek tadıyla da adından söz ettiren bir ilçe. Görele Pidesi, Dövme Köy Dondurması, Koz Helvası sadece Görele’de üretilen ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Karadeniz sahil şeridinde bulunan dinlenme parkları arasında en büyüklerinden biri olan Görele Parkında Görele Pidesi, Yağlısı ve diğer yöresel ürünlerinden oluşan sabah kahvaltısından sonra İstanbul’a dönmek için Trabzon’a Havaalanına doğru hareket ettik.
Ülkemizin her bir köşesi’nin ayrı güzellikleri olduğu bilinciyle hafızalarımıza ve anılarımıza Kirazın Anavatanı, Fındığın Başkenti olan Giresun hatıralarını da ekleyerek keyif dolu yolculuğumuzu tamamlıyorduk.
Ali Bilir
www.alibilir.org
Anahtar Kelimeler:
Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?