Dilekçelerimi yazarken, “hakim” yazarım; “a” harfinin üzerine şapka işaretini koymadan. Yazı programım hemen uyarır beni, “HAKİM, Tanrı demektir, onun yerine HÂKİM yazarsan, yargıç anlamını taşır” diye…
Allah’ın isimlerinden biridir “HAKİM”, ahretin tek ve asıl yargıcıdır O. Yapılanların doğruluk, yanlışlıklarının takdiri, değerlendirilmesi, cezalandırılması veya mükâfatlandırılmasında tek karar merciidir. O yüzden, içinden çıkamadığımız hesaplaşmalarda “Allah’a havale ettim” deriz. Külli irade O’nundur. Bu iradenin doğal sonucudur, ebedi ve asli yargıçlık.
Bunları, kendi dini inancım gereği kabul edip yazıyorum.
Kendi dinî inancım aynı zamanda diyor ki; bana Allah’ın iradesinin, yani “bilmek, istemek, karar vermek” erklerinin bir parçası da bana verilmiş, adına da cüzi irade denilmiş. Ben de biliyor, istiyor, karar veriyor ve bu yetkilerim doğrultusunda da ika etmiş olduğum işler için sorumluluk taşıyorum. Sadece ben değil, bütün insanoğlu bu yetki ve sorumluluğa sahip olduğu için de bu dünyada geçerli olmak üzere, içimizden bazıları, asıl HAKİM’in kudretinin bir cüzünü teşkil etmek üzere HÂKİM sıfatını taşıyorlar.
---O---
Hâkimler, kendileri gibi dokuz ay anne karnında taşınmış, kendileri de ana, baba olan, bizim gibi insanlar. O mesleği edinmek, o ateşten cübbeyi giymek için ömürlerinin asgari yirmi senesini harcıyorlar. Her yargıcın ömrünün en az beş yılı, günde 3-5 saat uyku bile uyumadan anadan babadan ayrı, sefalet derecesinde şartlarda beynini çatlatırcasına ders çalışarak geçmiştir. Mesleğe başladıktan sonra da ertesi günü duruşmaya girecek olan taraflar sadece kendileri için sıkılıp endişe ederken, yargıç bütün duruşma taraflarının toplamı kadar sıkıntı içindedir. Zira doğru veya yanlış kararı o verecektir, mesuliyet onundur.
Ve elbette; her yargıç bir insan olmakla, her insanın sahip olduğu haklara, her insanın sahip olduğu sorumluluklara ve her insanın düçar olduğu zaaflara sahiptir. Hayatın bizatihi kendisi “siyasal” bir duruştur ve her yargıç da, almış olduğu aile terbiyesinden eğitim hayatındaki etkilenmelere kadar edindiği bir hayat felsefesine, siyasal duruşa sahiptir.
---O---
İşin bir de, yargıcın karşısına gelen ve yargıç karşısında durduğu yere göre adına davacı, davalı, şüpheli, şikâyetçi denilen vatandaş boyutu var.
Hepimiz, söz ve davranışlarımızı sarf ederken bunun bu dünya dediğimiz “yaşamda” bir neticesi olduğunu biliyor ve o neticeleri kabul ederek konuşup hareket ediyoruz.
Bazılarımız, bu söz ve davranışlarımızın aynı zamanda ölüm dediğimiz, ruhumuzun terk ettiği bedenimizin toprakta çürümesinden sonra bile sonuçları olduğunu ve sözü söyleyen dilin, hareket eden elin ayağın tekrar bedene bürünüp ilahi bir mahkemede de hesaba çekileceğimizi bilerek davranırız.
Ve hepimiz biliriz ki; asıl HAKİM Allah’ın isimlerinden biri de ADİL’dir ve ilahi adalette şaşma olmaz. İlahi mahkemede şahit aramaya lüzum yok. İlahi mahkemenin delilidir, bizzat aldığımız nefesler. O yüzden, iş “mizana” kaldığında hak yerine gelecek, herkes “ilayığını” bulacaktır.
Ve biliriz ki; bu dünyada bizi yargılayanlar, bizim gibi Âdemoğulları, Havva kızları. Ve biliriz ki, bizim gibi etten kemikten müteşekkil yargıçların yanılması, yanıltılması, bilerek veya bilmeyerek taraf tutması, baskı altına alınması, baskı altına almaları, duygularını zamansız susturup zamansız duygularına göre davranmaları mümkündür.
O yüzden; yargıç karşısına geçen her kişi, öncelikle karşısında “adil” bir yargıcın olmasını ister.
Yargıç için, Mahkemesine gelen kişinin ismi, cismi, cinsi, dini, dili, ırkı, soyu, boyu, eni, mezhebi, tarikatı, memleketi, tuttuğu takım, hobileri, fobileri önemli değildir.
Yargıç için önemli olan, yürürlükteki kanunlar ve vicdanı ile davanın konusunu oluşturan olaydır. Nihai önem taşıyan ise; ADALET’tir. Yargıcın vicdanı ise, dini, mezhebi, siyasal düşüncesine göre değil, “insan” esasına göre şekillenmelidir.
O yüzden, söz v e davranışları hukuki sonuçlar doğuran vatandaş için en büyük güvence, mahkemeye gidip yargıç huzuruna çıktığı zaman, karşısında asıl HAKİM gibi, ADİL BİR HÂKİM/YARGIÇ bulma garantisidir.
Huzura çıkan vatandaş, “bu yargıç bana dinim, mezhebim, dilim, ırkım, cinsim, tipim yüzünden farklı davranır mı” diye korkar ise, bu korku bir kul hakkıdır ve fani dünya mahkemesi, asıl mahkemedeki asıl HAKİM huzurunda, sanık sandalyesine mahkûmdur!
Aynı şekilde, kişi, davasında haklı haksız olduğunu dikkate almadan “bu yargıç benimle aynı dinden, aynı köyden, aynı tarikattan, aynı siyasal görüşten, aynı takımın taraftarıyız, kombine koltuklarımız yan yana!” diyerek huzura çıkarsa, bu da bütün insanlığa karşı bir haksızlık, suçtur ve ilâhi adaletin HAKİM’inin karşısında benim nazarımda sanık sandalyesindedir.
---O---
12 Eylül’de, Anayasa değişikliği referandumu yapılacak. Bir tartışmadır gidiyor, ancak hiçbirini dinlemiyorum. Zira, demokrasi kültürünün yerleşmediği, padişahın demokrasi nutukları attığı bir ortamda seçimleri tartışmayı anlamsız buluyorum.
Referanduma götürülen değişiklikler, sadece Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesi amacına yönelik. Diğer maddelerin tamamı, bu amacı gizlemek için uydurulmuş metinler.
Bu değişikliğin asıl amacı; Atatürk Cumhuriyetinin son kalesi olan Yargı erkinin de, yasama ve yürütme organları gibi AKP-RTE güdümüne alınıp, bilhassa Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilip, yasa gereği 65 yaşından önce emekliye ayrılması istenemeyen ve böylece en az 20 sene orada görev yapacak yargıçlardan oluşacak bir Anayasa Mahkemesi kurularak, AKP iktidarının sona ermesinden sonra Anayasa Mahkemesi üyelerinden kurulacak Yüce Divanda, dizi ve maç muhabbeti yaparak yargılanmalarını sağlamak.
45 yaşındaki adam, bir günde iki kademe birden ilerletilerek Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanıyorsa, bunun anlamı nedir?
Sadece özelleştirmelerdeki suiistimaller dahi, kabinenin ve işin içinde olanların birkaç ömür ceza almasını gerektirecek nitelikte olunca, tek çare yargılama yapılacak mahkemeyi değiştirmek oluyor.
---O---
HSYK üyeleri de topluca değiştirildikten ve tamamı “mübarek adamlardan” oluşturulduktan sonra, bu ülkedeki bütün yargıçlar “din, mezhep, tarikat, cemaat, menfaat” diktası ve zorlamasına maruz kalacak. Bilmem hangi ildeki menfaat çetesi başı ve kendine “seyyit, şeyh, şıh, hoca, imam” diyen adamın “demokrasi kılıcı” oradaki Yargıçların başında sallanacak!
Madem Anayasa değişikliği ile “HSYK’nın bağımsızlığı yargıçlık teminatı” güçlendirilecek, niçin yıllardır Adalet Bakanı ve müsteşarı, HSYK toplantılarını baltalıyor? Niçin kaç gündür HSYK ile kavgalısınız? Niçin yasaları hiçe sayıp kendi bildiğini okuyorsunuz? Niçin HSYK’nın karar almasını engelliyorsunuz, şimdiden demokrat olsanıza! Bırakın HSYK’nın yakasını, versinler kararlarını.
Ama sizin amacınız demokrasi veya HSYK’nın, yargıçların teminatı değil ki, sizin amacınız YARIN SABIK HÜKÜMET OLDUĞUNUZDA ÇIKACAĞINIZ MAHKEMEDE SİZİ YARGILAYACAK OLANLARIN, SİZİN MENFAATLERİNİZE HİZMET EDECEK, SİZE GÖBEK BAĞI İLE BAĞLI, SİZE MİNNET BORCU OLAN, SİZİNLE AYNI HOCALARIN, ŞEYHLERİN ELİNİ ÖPEN YARGIÇLAR OLMASI VE ONLAR TARAFINDAN YARGILANIP, İKTİDARINIZDA BEYTÜL-MALDEN KAZANDIĞINIZ KİRLİ VE KANLI PARALARI YEDİ SÜLALENİZ İLE KEYİF İÇİNDE TÜKETİP, HATTA PARANIZA PARA KATMAYA DEVAM ETMENİZİ SAĞLAYACAK MAHKEMEYİ KURMAK.
---O---
Ey Millet ve Yargıçlar; Bu Anayasa değişikliğinden sonra hakkınızı ararken daha dikkatli olacaksınız. Zira artık kanunların ne yazdığı, haklı haksız olduğunuz değil; iktidarın ve şeyhlerin adamı olup olmadığınız, mahkeme ve HSYK hükmüne etken tek geçerli sebep olacak!
---O---
AKP madem demokrasi havarisi; niçin “yerel seçimlerde iktidar partisine oy vermez, belediye reisini iktidar partisinden seçmezseniz hizmet, yatırım alamazsınız” (M.A.Şahin) ve “hayır oyu vereceklerin ya aklında zoru var ya da vatansever değiller” (E.Bağış) diye, halkın iradesine ipotek koyan faşizmin zirvelerinde bayrak sallıyorlar?
---O---
AKP bu kadar demokrasi sevdalısı; bizim ufak uşaklığımızda Almanyalardan getirtilip kahvelere kurulan VHS-BETA videolarda, saatlerce “demokrasi şeytan idaresidir, Latince demo-krasi; şeytan-idaresi demektir, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyenler kâfirdir, münkirdir, o lafın altında adı bulunan Atatürk de onlardandır, hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” diye yalan yanlış palavradan vaaz veren adamlar, şimdi nasıl oluyor da şeytan idaresinin aşığı oluyorlar?
---O---
Madem, halkınıza bu kadar güveniyorsunuz ve Anayasa Mahkemesine üye seçme hakkını veriyorsunuz o zaman valimi de ben seçeyim. Niçin valileri iktidar partisi tayin ediyor? Anayasa Mahkemesi ile halk doğrudan ilişki içinde değil, ona rağmen Anayasa Mahkemesini seçme hakkı oluyorsa, Vali ve Kaymakamların seçiminin de halk tarafından yapılması gerek. Demokrasiyse demokrasi…
---O---
RTE, YARSAV’a saldırırken diyor ki; “Avrupa Birliği’nin istediği sivil toplum örgütü, vakıf bu değil!” Hay geçmişlerine rahmet, 90 sene önce Anadolu’yu işgal edip bebelerin karnını deşen, kadınların ırzına geçen, insanları biner biner öldüren Avrupa, kendilerine karşı durup, Türk milleti ile işgalcilere sıkı bir kötek atan Atatürk’ün ilkelerine sadık, Atatürk Cumhuriyetini savunan Yarsav’ı istemez tabii! Avrupa Birliği, zatıaliniz gibi ABD-AB-Siyonizm güdümündeki iktidar ve o iktidarın emellerine hizmet eden, yargıcı olduğu mahkemenin kararının tanınmamasını isteyen Osman Can gibilerinin kurduğu vakıfları, örgütleri sever! AB, halkın önünde “one minute” diye şahlanıp sanki kendine muhalifmiş gibi yapıp perde arkasında enseye şaplak yanağa makas menfaat ilişkileri kuracakları kişi ve kurumları sever.
AB, Kürt Teali Cemiyetini sever;
AB, Teali İslam Cemiyetini sever,
AB, Nigehbancı Hareketi sever,
AB, Atatürk’ü idama mahkûm eden Nemrut (Kürt) Mustafa Paşayı ve Mahkemesini sever,
AB, Wilson Prensipleri Cemiyetini sever,
AB, Hürriyet ve İtilaf Fırkasını sever…
---O---
Ancak; AB bile sizin koruyucusu ve ilişkide olduğunuz Deniz Feneri ve İHH gibi örgütleri sevmez!
---O---
En çok kanıma dokunan, AKP ve destekçisi cemaat, vakıf, derneklerin “AKP iktidarına kadar bu ülkede din yaşanmıyordu, yaşattırılmıyordu, din şimdi yaşanıyor” havalarına girmeleri. Yazık, günah, dünyada İslam’ın en güzel yaşandığı, Müslüman olduğunu söyleyen insanların en özgür yaşadıkları ülke, 80 senedir Türkiye. Gidin, adı “İslam Cumhuriyeti” olan devletin vatandaşı İranlılara sorun. En zengininden en fakirine kadar İslam ülkelerine bakın, Arabistan’a, Afganistan’a, Irak’a, Filistin’e, Mısır’a bakın. Sonra dönün ülkenize bakın. Ülkenizin 2002 senesinden öncesine bakın! Yazık, bu kadar haramzadelik, bu kadar iktidar yaltakçılığı, bu kadar samimiyetsizlik olmaz.
Ama haklısınız, bu din sizin devr-i iktidarınızdan önce yaşanmıyordu. Siz farklı bir din yaşıyorsunuz ve sizin iktidarınıza kadar bu din Karadeniz’in “Krifos”ları gibi, sadece sizin içinizde yaşanıyordu, gün geldi iktidar sizin oldu ve Ruslar Karadeniz’e girdiğinde ortaya çıkan Krifos’lar gibi rahatça ifşa ettiniz kendinizi.
---O---
Anayasa değişikliği ile gazilere ve şehit ailelerine pozitif ayrımcılık yapılıp, daha büyük imkânlar sağlanacakmış! Tınnnnnnnn! Ya hû erenler, adama sormazlar mı, “Ey iktidar; sen ülkende şehit ve gazi askerin olmasını niçin engellemiyorsun?” diye.
---O---
Madem Anayasa değişikliği ile memura büyük haklar sağlayacaksınız, niçin şimdi toplu sözleşme görüşmelerinde ipe un serip kıvırıyorsunuz? Anayasa değişikliği ile memura sendikal ve sosyal haklar veriyoruz diye bağıran AKP, memur sendikaları ile görüşme nasıl gidiyor???
---O---
Osman Baydemir beyefendi, çıkıp “ayrı bayrak, ayrı toprak isteriz” dediğinde, Cemil Çiçek beyefendi hükümet adına “organları yer değiştirmiş adam” dedi. Şahsen bundan çıkardığım mana, affedersiniz “Osman Baydemir ağzından değil başka yerinden konuşuyor” oldu. Demek ki adamın “şeyi” sağlam ki bu kadar cesur ve rahat konuşuyor. Ama, iş “AKP iktidarı devrilsin” diyenlere geldiğinde, eşikteki beşikteki toplanıp fındık kurduna DDT vurur gibi hapislere tıkılıyor.
Bu icraattan anladığım da şu; demek ki bu ülkenin bölünmesini, üniter yapısının bozulmasını isteyip isyan etmek, memleketi korkuya düşürmek, gencecik fidanları öldürmek kötü değil, AKP’nin tekerine çomak sokmaya çalışmak kötü, suç, cısss!
Bir diğer anlatımla, terör örgütü üyesi olup askere taş atmak, kamu malına zarar vermek, terör bayrağı açmak suç değil, açlıktan ölmemek için ekmek çalmak ağır suç!
---O---
Cemil Çiçek demişken; ben bildim bileli, ufak uşaklığımdan bu yana Cemil Çiçek milletvekili bile değil, hep bakan. 1982 den sonra kurulan hükümette bakanlık yapan adam, madem 1982 Anayasası bu kadar kötü idi, o zaman neden bakanlık yapıyordun?
---O---
1982 Anayasası bu kadar kötü ve gayrımeşru ise, o Anayasaya kurulmuş olan AKP hükümeti de gayrımeşru değil mi?
---O---
1982 Anayasası, demokrasi ve insanlık onuruna yakışan bir Anayasa değil. Bunu 1993 senesinde hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi iken öğrendim. Elbette değiştirilmesi gerek. Ancak, yama yapmak yerine gerçekten yeni bir Anayasa yapmak veya sadece on maddeden oluşan devletin temel niteliklerini belirleyen bir Anayasa ile yetinip, diğer maddelerin insanlık ve çağın gerekleri ile devlet töremiz uyarınca her kurumun görev, yetkilerinin ve yapısının kendi kanununda tespit edilmesi ile yetinilmesi, bu yapılırken de toplumsal mutabakatın sağlanması uygun olacaktır.
AKP, bugüne kadar topluma çağrı yapıp “ey efendiler, gelin şu türban meselesini konuşalım” dedi mi? Ben duymadım, zira AKP’nin amacı bu ülkede gerçekten düzgün bir idarenin kurulup milletin refahının sağlanması değil, kendi menfaat şebekelerinin çarklarının gıcırdamadan son devirde dönmesi.
Hal böyle olunca da, 12 Eylül 2010 referandumuna götürülen Anayasa değişikliğinin kuzu postuna sarılmış kurdun ağıla girme ve kuzuyu kapıp ağıldan sıvışma amaçlı olduğunu görüyor ve vicdanım sızlıyor.
---O---
12 Eylül komutanlarının fotoğrafları vardı, rahmetli İllazın Osman’ın, Neşet’in Kepço’nun dükkanlarında. Kenan Evren, Sedat Celasun, Tahsin Şahinkaya hatırladığım isimler. Şimdi Evren haricinde hangileri hayatta bilmiyorum. RTE, bu “sanal” komutanları yargılamaktan bahsediyor. Peki, 1998 Şubatında Sincan’da tankları yürüten, Bekir Yıldız, Şükrü Karatepe vs. gibi Refahlıları çarmıha germeye kalkan Çevik Bir ile, 2009 Martında RTE “Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşimizdir” dediği zaman “biz sözde değil özde Atatürkçü isteriz” diye muhtıra veren Büyükanıt paşa hakkında ne düşünüyorlar acaba?
Ya hû, insan çıldırmak istiyor; Genelkurmay internet sitesinden açıkça muhtıra veren adam “taltif” edilip onurlandırılırken, internet üzerinden muhalefet yapmaya kalktığı iddia edilen askerler suçlu diye gözaltına alınıp, günlerce kamuoyunda linç ediliyor.
---O---
Diyorlar ki; Anayasa değişikliği ile ordudan atılan subaylara yargı yolu açılacak!
Hayhay, bir askerin sorgusuz sualsiz ordudan atılması, onurunun incinmesi, ailesinin dağılması, belki geçim sıkıntısına düşmesi kabul edilemez ve mağduriyetinin önlenmesi gerekir.
Peki;
Tekel işçilerinin çocukları, gelecekleri, aileleri, geçim dertleri yok mu?
Özelleştirilen kamu iktisadi teşekküllerinde çalışırken işten atılan işçilerin onurları yok mu?
AKP taşeronlarının emeğini sömürdüğü işçilerin onuru yok mu?
KİT’ler kapatıldığı için tarlasını ekemeyen, aç kalan, çoluk çocuğu sefil olan çiftçinin onuru, hakkı yok mu?
“Hortumcu” diye karaladığınız fındık, çay, tütün, pamuk, buğday, mısır, mercimek müstahsilinin onuru yok mu?
AKP’li olup piyasayı dolandıran Zapsu vs. tüccarların borçlu olduğu alacaklıların onuru, hakkı, hukuku, ekmeği yok mu?
---O---
Dahası, ordudan atılan personelin onuru var da;
Kürt oylarını kaybetmekten korkup prim verdiğiniz, ses çıkaramadığınız, besleyip canavara çevirdiğiniz Kürt terörüne şehit verdiğimiz gencecik fidanlarımızın, lojmanda vurulan kadının, “gözaltında bile namazı terk etmeyen” teröristin yaptığı bombadan çıkan çivi ile dershaneye giderken kalbinden vurulan 17 yaşındaki çocuğun, anasının kınalayarak askere gönderip kanlı çamurlu cenaze halinde evine dönen yirmi yaşındaki sabilerin, ONLARIN ANALARININ BABALARININ EŞLERİNİN KARDEŞLERİNİN ÇOCUKLARININ onuru, gururu, haysiyeti, yaşam hakkı, canı, hayalleri yok mu?
---O---
Fazladan paragraf;
Bir; iktidar partisinin adı AKP olup, bunu söylediğim için ve Başbakanın adını telaffuz edecek yeterli tecvit bilgisine sahip olmadığımdan kısaca RTE dediğim için TERBİYESİZİM.
---O---
İki; Anayasa değişikliği referandumunda nasip olur seçime vasıl olursam HAYIR oyu kullanacağım ve bu yüzden de APTALIM, GERİ ZEKÂLIYIM, SALAĞIM, AKLIMDAN ZORUM VAR, DANGALAĞIM, ŞUURSUZUM!
---O---
Üç; Anayasa değişikliği referandumunda, nasip olur seçime vasıl olursam İMRALI’NIN, PKK’NIN, BDP’NİN VE AKP’NİN aksine HAYIR oyu kullanacağım ve bu yüzden de VATANSEVER DEĞİLİM! Egemen Bağış isimli “Cemil Çiçek tanımlı” adam ile aynı vatanı sevmiyorum!
Benim işim Türkiye’de, ben Atatürk çocuğuyum, TÜRK’üm. İşim Amerika’da değil, çocuklarım (çocuklarım yazmışım, şimdilik bir tane var inşallah ikinci, üçüncü, dördüncü olacak) TÜRK vatandaşı. O yüzden de, Bay Bağış’ın sevdiği vatanı sevmiyorum!
---O---
Dört; Tabanı gerçekten saf ve temiz olup yukarıya çıktıkça menfaat şebekesine dönen iktidar ve cemaat-tarikatlara sempati duyan samimi, mütedeyyin milletime şunu söylemek isterim;
Mavi Marmara gemisine 500 kişiyi doldurup, tahta sapanlarla Gazze’ye gönderen ve sonra “katil İsrail” sloganı atan RTE’nin oğlu Bilal, Dünya Bankası’nda, maaile ABD vatandaşı olarak İsrail’in tatbik ettiği planı yazan adam Paul Wolfovitz’in yanında onunla birlikte, ona “pol emice” diyecek kadar yakın çalışıyorken, iktidar ve çevresinin “İslam” samimiyetine lütfen inanmayın.
Paul Wolfowitz, Bush döneminde sanırım savunma bakanı Rumsfeld’in yardımcısı idi ve o zamanlarda Ankara’daki ABD büyükelçisi olan Eric Edelman ile birlikte, Büyük Ortadoğu Projesi isimli projeyi yazan adamdır. O vakitler, RTE çıkıp “Biz BOP’un eş başkanıyız” demiştir.
İsrail’in Gazze’deki, Kudüs’teki, Ramallah’daki, Şeria’daki zulmü o BOP’un parçasıdır. RTE o zulmün direksiyonunda olduğunu belirtmişken, lütfen milletin gözünü boyamak için yapılan gösterilere aldanmayın.
---O---
Beş; Pensilvanya imamı hocaefendi, “mezardakileri bile kaldırıp evet oyu kullandırmak gerek” demiş. Önce kendisi buyursun ülkesine gelip oyunu kullansın, sonrasında rahmetlilere sıra gelir.
Saygı ve sağlıcakla efendim, oylarınız hayırlı olsun…
Aydın Sordi, Avukat
Anahtar Kelimeler: Aydın Sordi
Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?