BESTEKAR FETHİ KARAMAHMUDOĞLU HAKKINDA TRT TRABZON RADYOSU'NA ANLATTIKLARIM
Bugün (18 Haziran 2020 Perşembe) saat 11.45’den itibaren TRT Trabzon Radyosu mikrofonlarına 15 dakika süreyle dilimiz döndüğünce Göreleli hemşehrimiz ve aile dostumuz ünlü bestekar Fethi Karamahmudoğlu’nu anlattık.
Telefon bağlantılı da olsa, güzel bir söyleşi olduğunu düşünüyorum.
Bu program için TRT Trabzon Radyosu yetkililerine lütfedip bizi öneren Giresun Üniversitesi Eynesil Kamil Nalbant Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Tarihçi, Araştırmacı-Yazar sevgili Mevlut Kaya Hocama teşekkür ediyorum.
Dilim döndüğünce anlattıklarımı sizlerle de paylaşmak istedim.
Buyurun hep birlikte okuyalım:
Türk Musıkisi’nde çok önemli bir yere sahip olan Fethi Karamahmudoğlu, 7
Ekim 1942 tarihinde Görele’nin Çavuşlu beldesinde dünyaya geldi.
Ne garip bir tecellidir ki, ölümü de aynı ay ve güne denk gelmiş, 7 Ekim 1999 tarihinde 57 yaşında hayata gözlerini yummuştur.
Sevgili Hocamızın cenazesine katıldığım için o günü dün gibi hatırlıyorum. TRT İstanbul Radyosu’nda başlayıp, Karacaahmet’te devam eden şanına layık bir cenaze töreniyle sonsuzluğa uğurlanmıştı. Eşi, dostu, sevenleri, sanat camiası hep oradaydı.
Fethi Karamahmudoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. (ki ben de aynı fakültenin Tarih Bölümü’nden mezun oldum)
1966 yılında İstanbul Radyosu’na girdi. Ancak Erzurum, Diyarbakır veya Çukurova Radyolarından birine tayini düşünüldüğünden bu kurumdan ayrılarak 1968 yılında edebiyat öğretmenliğine başladı.
Görele Lisesi, Fatih Ticaret Lisesi, Kadıköy Kız Meslek Lisesi ve Haydarpaşa Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’nda görevler üstlendi.
Fethi Karamahmudoğlu aynı zamanda “Türk Filoloğu” (Edebi belgeleri dil ve tarih açısından inceleyen bilim dalı) unvanına da sahipti.
Özellikle Görele Lisesi’nde görev yaptığı dönemlerde Görele adeta bir sanatçı kasabası konumundaydı. Kimler yoktu ki? Şair ve Bestekar Ahmet Kaçar, Şair ve Bestekar Erol Uzunömeroğlu, Şair Dr.İlhan Demiraslan, ressamlar Burhan Temel ve Turgut Uzunömeroğlu ve daha niceleri. Bu bahsini ettiğim sanatçılar Çubuk’un Kahvesi denilen bir mekanda bir araya gelir, saatlerce sanat konuşurlardı.
Fethi Hoca, 1985 yılında yeniden İstanbul Radyosu’na döndü.
1993 yılına kadar yöneticilik hizmetlerinde çalıştığı bu kurumda uzman olarak görevine devam ederken, sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, 7 Ekim 1999 tarihinde ebediyen aramızdan ayrıldı.
Daha çok geleneksel Türk Müziği alanındaki besteleri ve teorik çalışmalarıyla tanındı. Bini aşkın eserinin 400’e yakını TRT repertuarındadır.
En ünlülerinden bazıları şunlardır: "Hiçbir şeyde gözüm yok", "Ne olur anla beni", "Güller koymuşsun vazoya", "Adın bahar olsun senin"...
Fethi Hoca’yle ilgili çok anım var.
1997 yılı başlarıydı.
“Giresunlu Şairler” kitabım için, kendisine 6 sayfa ayırdığımı ifade ederek, özgeçmişini ve yeterli miktarda şiirini rica etmiştim.
Bu ricama karşılık, “Seyfullah Hoca” demişti:
-Ben şiir konusunda müzik kadar iddialı değilim. Bazı denemelerim var ama ben bunlara şiir diyemiyorum.”
Bunların olsa olsa ancak manzume olacağını söylemiş, daha sonra bizzat kaleme aldığı özgeçmişi ile 7 adet şiirini lutfetmişti.
Oysa O, usta bestekarlığının yanı sıra, şiirde de benim diyen nice şaire taş çıkartacak derecede güçlü mısralara imza atmıştı. Çoğu bestelerinin şiirleri (güfteleri) de kendisine aitti. Örneğin, 1988’de “Yılın Bestesi” seçilen şu eserinde olduğu gibi:
“Hiç bir şeyde gözüm yok
Sen yanımda ol yeter
Kapkaranlık odama
Mehtap gibi doğ yeter
Yağmur vururken cam'a,
Dalarken gece gam'a
Özleyen kollarıma
Usulca sokul yeter
Sızlayan her yerimin
Şu çileli serimin
Sahipsiz dertlerimin
Çaresini bul yeter”( Makam: Hicaz, TRT Rep.No: 6439)
Hocamız’ın şiirlerinden de bir örnek vermek istiyorum. Fethi Hoca memleketi Görele’yi çok
sever, fırsat buldukça memleketine gelirdi. Bu sevgisini de “Görele” adlı şiirinde şu mısralarla dile getirmiştir:
Sık sık buluşurdu yeşille yağmur
Güneşin buluta küstüğü yerde
Ardından bin bir renk, umut dolu nur
Başım gibi sevdalı tepelerde
Dere içlerinde çağlayan sesler
Yokuşlarda düğümlenen nefesler
Nerde çocukluk, gençlik o hevesler
O küçük ev ve o çeşme, yar nerde?
Yaklaşırken memleketimde bahar,
Zaman zaman uyanır hatıralar
Artık ne bekleyen , ne beklenen var
Sularla dertleşen iskelelerde.
Çeşitli bakanlıkların, belediyelerin, TRT’nin ve gazetelerin açtığı yarışmalarda birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyon olmak üzere toplam 10 ödül kazandı.
Sözlü eserlerinin çoğunu güftelerini kendi yazdı. Bazı eserleri de diğer bestekarlarca bestelendi.
Ancak çok az da olsa, başka şairlerin şiirlerinden de beste yaptı. Bunlardan üçü Göreleli olup, adları; Ahmet Kaçar (Sağlık Köyü), Hasan Lami Ergül (baba taraf ı İnanca, anne tarafı Kuşçulu Köyü) ve Erol Uzunömeroğlu (Kuşçulu Köyü)’dur.
Özellikle, sözleri kayınbiraderi Hasan Lami Ergül’e ait olan “Ne olur anla beni” (Hüseyni-TRT Rep.no:8047) adlı eserini başta Zeki Müren olmak üzere yorumlamayan sanatçı hemen hemen kalmamıştır.
Hafif Müzik sanatçısı Atilla Atasoy tarafından meşhur edilen ve onun dışında çok sayıda sanatçı tarafından okunan “Adın bahar olsun senin” (Nihavent-TRT Rep.no: 9225) adlı bestesinin altında da söz yazarı olarak, eşi Halide hanımın amcazadesi şair ve bestekar Erol Uzunömeroğlu’nun imzası vardır. Erol Uzunömeroğlu’nun da 20 civarında bestesinin TRT Repertuarında olduğunu belirmeliyim.
Bazı şiirlerini bestelediği diğer önemli Göreleli şair ve söz yazarı da Ahmet Kaçar’dır.
Bunlardan hatırımda kalan birkaçı şunlardır: “İçimde her uyanış” (Evcara-TRT Rep.no:6577), “Ruhumda karanlık bir akşam olur” (Suzinak-TRT Rep.no:12266), “Özlem benim hicran benim” (Saba-TRT Rep.no:15070)
Karamahmudoğlu; şiirden öte, manzumeyle ilgilendiğini, bunun sebebinin de, kendi anlayışına uygun eser bulma çabalarının çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanmasından kaynaklandığını, bu yüzden şiirde istediği çizgiyi yakalayamamış olmakla beraber, manzumelerinde genellikle kullandığı aruz ve hece ölçülerinde oldukça başarılı olduğunu ifade etmiştir.
ANILARIM
Fethi Hoca’yla çok anım var. Eşi Halide hanımın, anne tarafından akrabam olması, ayrıca evlerimizin 10 dakikalık yürüme mesafesinde olmasından dolayı bir birimizi ziyarete gidiyor, ailece görüşüyorduk. Onlar Kadıköy’ün Koşuyolu, biz de Üsküdar’ın Barbaros Mahallesi’nde oturuyorduk. Ben aynı zamanda bu mahallede bulunan YURTKUR Altunizade Öğrenci Yurdu’nun müdürlüğünü yapıyordum.
Hocamızı zaman zaman da İstanbul Radyosu’ndaki makamında ziyaret eder, sanat üzerine sohbetler ederdik.
Bir ara güfte yazmaya heveslenmiş, yazdıklarımı da kendisine göstermeye karar vermiştim. Çok titiz bir insan olduğunu bildiğimden, nasıl göstereceğimi düşünmeye başlamıştım. Konuyu, ortak dostumuz olan avukat bir arkadaşıma açtım. O da aynen benim gibi güfte yazmaya heveslenmiş, “Seyfullah Hocam” demişti:
“-Gitmişken benim şiirlerimi de gösterir misin?”
Radyoda kendisini ziyarete gittiğim bir gün; “Hocam, ben de arada bir ilham geldikçe güfte tarzında bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Ayrıca Avukat filancının da size selamı var. O da bir şeyler yazmış, değerlendirmeniz için size gönderdi. Önce onun yazdıklarını size versem bir bakabilir misiniz?” dedim.
“Ver bakalım” dedi, kağıdı eline aldı, şöyle bir göz attıktan sonra, şunları söyledi:
-Ona benden selam söyle, avukatlığa devam etsin!
Tabi bu cevap karşısında, kendi yazdıklarımı vermeye cesaret edemedim.
-Ver bakalım, sen neler yazmışsın bir göreyim, dedi.
Utana, sıkıla elimdeki kağıtları kendisine uzattım.
Bir taraftan mırıldanarak okuyor, diğer yandan da bir kalemle yazdıklarımın altını çiziyor, yanlarına notlar koyuyor.
Sonra bana dönerek, hatalarımı, nelere dikkat etmem gerektiğini anlatıyor.
Kendisini pür dikkat dinledikten sonra;
-Yani, ben de Yurt Müdürlüğü görevime devam edeyim, öyle mi Hocam, diyorum.
Gönlümü alarak;
-Yok, o kadar da değil. Dediklerimi yaparsan, bu işi başarırsın, diye beni motive ediyor.
Sonuçta bu moral motivasyonla birkaç şiirim çeşitli bestekarlar (Rafet Kıral, İsmet Nedim, Cavit Deringöl, Ahmet Çetin Karaahmetoğlu vs.) tarafından bestelendi. Bunlardan biri (Kalbimin sesine dur diyemem ki) 20800 Repertuar numarası ile TRT’de kayıtlıdır.
Hocamızla ilgili bir başka anımla son noktayı koymak istiyorum.
Müdürlüğünü yaptığım YURTKUR Altunizade Öğrenci Yurdu’nda her öğrenim dönemi sonunda “Gençlik Şölenleri” düzenliyor, TRT’den sanatçı dostlarımı davet ediyordum. 28 Mayıs 1998 tarihindeki “2.Gençlik Şöleni”ne assolist olarak TRT İstanbul Radyosu TSM sanatçısı Tirebolulu hemşehrim, yakın dostum Nazan Sıvacı (Karahasanoğlu)’yı, onur konuğu olarak da Fethi Karamahmudoğlu’nu davet etmiştim. Şölen akşamı geldi çattı, Fethi Hocamız’ı protokolde uygun bir yere oturttum. Sonra Nazan hanımın yanına giderek, konuklarımız arasında Fethi Hoca’nın da olduğunu söyledim. Bu habere çok sevinmişti. Gecenin sunucusu Gafur Uzuner gerekli anonsu yaptıktan sonra, Nazan hanım sahneye, “Hiçbir şeyde gözüm yok”u söyleyerek girmiş, daha sonra Fethi Hoca’nın önüne kadar gelip başıyla onu selamladıktan sonra, şarkının bir bölümünü onun önünde söylemişti. Şarkı bittikten sonra öğrencilerimizin ve konuklarımızın çılgınca alkışları arasında Fethi Hocanın elini havaya kaldırarak, “İşte bu güzel şarkının bestekarı Fethi Karamahmudoğlu Hocamız aramızda” diyerek onu onore etmiş, Hocamız bu anlamlı jestten dolayı son derece mutlu olmuştu.
Baki kalan bu kubbede hoş sadalar bırakarak dönüşü olmayan uzun bir yolculuğa çıkan hocamıza bir kez daha Allah’dan rahmet diliyorum.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Seyfullah ÇİÇEK
Gazeteci Yazar, Şair