GÖRELE ve GÖRELE YÖRESİ YAYLA HAYATI - Ali Bilir

  • Güncelleme: 17.05.2020 23:48
  • Okunma: 3769 kez
  • Yorum: 0
Yayla, Orta Anadolu dağlıklarının düzü demektir. Bu yayla üstünden bütün tarih geldi, geçti; destanlar suyunu içti, masallar koynunda büyüdü.
GÖRELE ve GÖRELE YÖRESİ YAYLA HAYATI - Ali Bilir

Tarih bu yayla üstünde, bir fırtına gibi görünür. Tarihten bu yayla üstünde, dinmez bir uğultu, bir de  Türk göğsü kaldı.
 
Anadolu’da boş yayla, kuru yayla; geniş havalı, tükenmez güneşli yayla, dayanıklı sağ ve sağlam yetiştirir. Buğdayı dayanıklı, sağlam ve serttir. İnsanı da öyledir; yayla karakter yetiştirir.
 
Yayla adamı, toprağı gibi dışından sönük; içinden uyanık, içinden derin, içinden duyumludur. Yaylanın suyu kazılarak çıkar. Yayla insanını da kazmak gerekir. İnsan kendisinin derinliklerindedir. Yayla insanı, ruhunun diplerine kadar karıştırılmadıkça coşmaz. Yayla nasıl sessiz görünürse, insanı da durgun, vurdumduymaz görünür. Yayla havası gibi, yayla adamının, toplaya toplaya, biriktire biriktire, sindire sindire aldığı bir hız vardır ki, yayla fırtınası gibi birden boşanır; taş uçurur, çatı koparır, baca yıkar, kök söker.
 
Yaylanın sesi kuru, gözü boş, fakat içi yanık, türküsü yaşlıdır. Yayla için için ağlar, bütün suları için için aktığı gibi...
 
Yayla da bütün kıyılarımız, bucaklarımız gibi, Anadolu’nun yalnız vurur silahı gibi değil, duyar yüreği, özler gözü, ister gönlüdür. Geç duyar, geç ister, geç söyler. Fakat onun içine varabilen, bir büyük davanın sinirine, gönlüne, gözüne ve yüreğine kavuşmuş demektir.
 
Adamı da toprağı gibi, uzun uzun bakıldıktan, açıldıktan, sürüldükten sonra yeşerir.
 
Yayla yavaş değil, sabırlıdır. Ağır değil, temkinlidir. Çıplak değil kapalıdır.
 
Yayla Türk’ün beşiği idi. Son sınırı da olmuştur. Yayla biraz Türk’ün kendisidir.
 
Falih Rıfkı ATAY yazdığı bu sözlerle giriyoruz Yaylacılık konumuza.
 
            Şahsıma ayrılan sure içersinde Görele ve Görele Yöresinde ki Yaylacılık Gelenekleri’nden bahsetmeye çalışacağım.
 
YAYLA Türkçe sözlüklerde “düz ve yüksek yer” olarak tanımlanır.
 
Fiziki coğrafya terimi olarak yayla;  akarsularla derin şekilde yarılmış, parçalanmış fakat üzerindeki düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu yeryüzü biçimi olan plato karşılığı  olarak  kullanılır. Yerleşme coğrafyası olarak yayla ise; genelde kışın boş kalan, yazın en sıcak devresinde geçici bir süre için ziraatın  yanısıra hayvancılık yapan insan gruplarının her bakımdan daha iyi şartlarda çıkıp, kaldığı; süt, yağ-peynir gibi ürünler üretip onları sıcaktan koruduğu yüksek serin yer; yazlık (dağ) mer'a anlamına gelir. Yüksek yerlerdeki otlak alanlar için kullanılan yayla terimi, günümüzde yaylak ve yazlak için de kullanılır.
 
Kısa Tarihçe
 
Türk boyları gelmeden önce Anadolu'da göçebelik bulunmuyordu.  Hayvancılık yerleşik hayatla beraber  yapılıyordu. Türk boylarının, Orta Asya steplerine uyumunun gereği olan hayat tarzını  (göçebelik)  Anadolu'da  da devam ettirmeleri, Anadolu tarihinin sosyo-ekonomik bakımından bir çöküş  safhasında  olmasına bağlı bir durum olarak bilinmektedir. Zaman içinde bu göçebe Türk boyları daima yerleşik hayatı tercih etmişlerdir.
 
16. ve  17. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik yönden geliştiği ve asayişin düzgün olduğu dönemlerde köy ve kent hayatının ilerleme kaydettiği, buna bağlı olarak yerleşik hayatın daha fazlalaşarak köy sayısının arttığı anlaşılmaktadır.
 
Osmanlılar döneminde devlet, göçebeleri yerleştirme politikaları gütmüştür. Nüfusun artması, yerleşik tarım hayatının gelişmesi, Cumhuriyetle çizilen hudutlarla bu hareketlerin kısıtlanması, göç yollarının tıkanması, göçebelerin  yerleşik  hayata  geçmesini çabuklaştırmıştır. Başlangıçta yarı göçebe hayat geçiren göçebelerin, sonunda yaylacılıkla iktifa ettikleri görülmektedir.
 
Türkiye’de Yayların Konumu ve Yaylacılık
 
Türkiye’de yaylacılık amacıyla yaylara göçme hareketi genellikle dikey ritmik hareketler şeklinde olur. Göç, bölgeden bölgeye bazı değişiklikler gösterse de yılın nisan ve mayıs aylarında başlar ve 15-20 gün içinde tamamlanır. 3-4 ay yaylada kalınıp ekonomik faaliyetlerde bulunulduktan sonra, ağustos sonları veya eylül ayı içinde devamlı yerleşme bölgelerine yani alçak bölgelere dönülür.
 
Yaylalar,  Kuzey Anadolu'da Artvin'in  doğusunda  Bağımsız Devletler  Topluluğu  sınırından başlayarak, Çoruh vadisi ile Karadeniz arasında uzanan dağ sıraları üzerinde görülür. Bunların toplu ve sık bulundukları yerler Artvin'in kuzeyi ile Karadeniz kıyısında Fındıklı ilçesi güneyindeki dağlardır.  Görele  hizalarına  kadar yaylalar devamlı değil öbek öbek dağılmışlardır. Görele'den Amasya'ya kadar sayıları artan yaylalar, özellikle Ünye ve Ordu'nun güneyinde en  fazla  yoğunluğa ulaşmaktadır.
 
Ülkemizin diğer bölgelerindede birçok yaylalar bulunmaktadır. Bunların bir çoğu yüksek platolardan birbirlerine bağlıdır. Bir çoğunun iklim benzerliği vardır. Bu yaylalar konumuzun dışında olduğu için değinmeyeceğiz.
 
            Konumuz Karadeniz’deki Giresun Yaylaları, Giresunda ki yaylalara içersinde ise “Görele Yayla hayatı” olduğu için konumuzun ozone biraz daha inelim.
 
Karadeniz  Yaylaları
 
Rengarenk kır çiçekler, dağ çayırları ile kaplı olan Karadeniz Bölgesindeki yaylalarımızın çevresi genellikle ladin türü çam ağaçları ile kaplıdır. Karadeniz kıyıları sahip olduğu yeşillikleri sadece bol yağmuruna değil, nemli ve sisli havasına da borçludur. Ancak sahil şeridindeki şehirlerde yüksek nem ve sisli hava yükseklere çıkıldıkça yerini pırıl pırıl bir güneşe, bol oksijenli tertemiz havaya bırakır. 
Karadeniz yaylalarında bitki örtüsü genel olarak köknar, ladin, sarıçam, sedir, kayın, meşe, ıhlamur, karaağaç, gürgen, kızılağaç, yabani fındık gibi ağaç türleriyle kardelen, yabani açelya, orman gülü, gökovan gibi binlerce çeşit kır çiçeği ile kaplıdır.
Giresun İli'nin  güneyinde  yer   alan  dağlar    kıyıya    doğru    alçalarak    belirli kesimlerde düzlükler oluşturur.1750-2200 m. yükseklikteki bu düzlüklerde pek çok  yayla mevcuttur.
 
Giresun Yayları.
 
Bu yaylalardan Bektaş, Kümbet ve Kulakkaya Yaylaları Turizm merkezi olarak ilan  edilmiş ve turizm amaçlı tesislerle donatılmaya başlanmıştır
 
Kümbet ve Bektaş   Yaylalarında her yıl Yayla Şenlikleri yapılmaktadır. Ayrıca Karagöl, Melikli  Obası, Sis  Dağı,  Tamdere,  Anastos,  Çakrak,  Paşa  Konağı,  Kara Ovacık,  Dokuzgöz, Kazıkbeli, Yaylaları da Giresun'da bulunan yalalardan   olup   eşsiz   doğal    güzelliklere ve günübirlik piknik imkanlarına sahiptir.
 
Giresun’da Yayla Kültürü
 
Kuzey Anadolu dağlarının güney yamaçlarında Mayıs başları ile Ağustos sonları arasında hayvan sürülerini besleyecek ve barındıracak yaylalarımız bulunmaktadır. Dağların güney etekleri çok yerlerde doğal sınır olarak Trabzon ve Gümüşhane sınırları içlerine kadar uzanmaktadır. Buralar komşu il halkı ile müşterek kullanılan otlak yerleridir.
Kışın karın az düştüğü sahil şeridindeki kışlaklarda beslenen sürüler yaz boyunca yaylaklara çıkarılır. Bu yarı göçebelik durum, bir takım gelenekler ve görenekler ağı içinde örülüp biçimlenerek folklorumuzun temel taşları arasına girmiştir. Öyle ki halk oyunlarımızdaki giyim kuşamdan ata sözlerine, içilen ayrandan evlenme aşamalarına kadar kültürümüzün her parçasında ana doku olma özelliğini korumuştur. Bir bakıma horondaki çabukluk, ayağa giyilen çizmeler, yayla göç disiplini ve zevkinin ürünleri olmuşlardır.
 
Yaylaya Çıkış ve Göç Zamanı
 
Unutulan geleneklerimizden biri de yayla göçleridir. Karadeniz kültüründe yani kültürümüzde yayla adı köklü bir yere sahıptir. Yayla göçleri zamanımızda artık çok az yaşanır oldu. Geçmişde mezere, oba gibi isimlerle adlandırılan yöre isimleri de unutuldu. İlçemiz genelinde pek çok köyümüz insanları yazın yaylaya, kışın ise köye dönerlerdi. Bunun için yayla kelimesinin türkülerimizde, destanlarımızdan büyük yeri vardır.
 
Mayıs ve Haziran aylarında köylüler guruplar halinde daha önceden belirledikleri bir günde yaylaya gitmek üzere, bir hafta öncesinden göç hazırlıklarına başlanırdı. Göç gününün akşamında lüzumlu olacak kap kacak hazırlanır, denkler tutulur sabahın erken saatlerinde köyde heycanlı bir hareketlilik başlardı. Hazırlanan malzemeleri atı olan atına katırı olan katırına olmayan kendisi yüklenmek suretiyle hayvanlarını önlerine katarak tutarlardı yaylanın yolunu. Yaşlısından çocuğuna varana kadar herkes bu günü büyük bir heyecanla beklerdi. Takriben 20 ile 50 km uzaklıkta bulunan yaylalarımıza köylüler genç kızlar genç delikanlılar kısaca herkes bayramlık elbisesini giyer yayla yolunda gençlerin hep bir ağızdan söylediklei türkülere, özene bezene süslenmiş ineklerin, koyunların ve kuzuların zil sesleri eşlik ederdi.
 
Yol boyunca yapılan konaklamalara “düşün” adı verilir. Çobanlar bu durumu şurada düşün ettik diye anlatırlar. Bu göçe sadece sürüye çobanlık edenler katılırlar.
 
Köyde kalanlar yayla yolunun bir iki günlük uzağına kadar göçü yolcu ederler. Bu yolculuk üç ya da dört gün sürebilir. Akşam olunca uygun yerlerde düşün edilir. Önce çadırlar kurulur ve ateş yakılır. Kazıklar çakılır ve hayvanlar bu kazıklara bağlanır. Her aile geceyi kendi çadırında geçirir. Sabah gün ağırırken tekrar yola devam edilir.
 
Sonbahar aylarında soğukların bastırmasıyla birlikte köylere dönüş için hazırlıklar başlar, bu defa bereket dolu yükler hazırlanırdı.  artık ne koyun ne kuzu sesi kalırdı. O berrak yıldızlı gecede yayla sessizliğe bürünürdü. Yapılan yağlar, lorlar, peynirler yuklenir atlara katırlara atı katırı almayan vurur sırtına yükünü köye doğru tozlu dar yollardan uzun konvoylar oluştururlardı. Böyleylece bir yayla mevsimi daha geçer, köye dönülürdü.
 
            İlçemizden yakın yerlerdeki birçok yaylara gidiliyordu. Bu gelenek halen kısmen devam ediyor. Görele’ye en yakın yayla olan “Sisdağı” yaylasından burada biraz bahsetmek istiyorum.
 
Sisdağı Yaylası
 
Görele ilçe sınırları içerisinde bulunan Sis Dağı, Doğu Karadeniz sıradağ­ları’ nın uzantılarından biridir; yüksekliği 2182 metredir. Sahile 40 km. uzaklıkta olan Sis Dağına 1.5-2 satte ulaşılmaktadır. Sis Dağı üzerinde yirmiyi aşkın oba vardır. Obalar çevrede bulunan köy ve kasabaların adları ile anılır. Obalardan bazıları şunlardır: Eynesil, Şarli, Gülefyurdu, Ağalar Tamı, Ağılık Düzü, Yatak Yeri, Bakır Alanı, Erkek Su, Han Yanı, Ambarlı ve Örümcek Obaları olarak sayabiliriz. Deniz seviyesinden en çabuk ulaşılan ve en yüksek yer olması Sis Dağının öne mini artırmaktadır. Sis Dağına ulaşım için daha çok iki güzergah kullanılır. Eynesil Ören Beldesi yolu, Şalpazarı, Geyikli ve Ağasar derelerini takip eden yol. Bunları dışında yakın çevre köylerde kendi belirledikleri patika yollardan  ulaşır lar.Her yıl çevre yerleşim yerle rinin katılımı ile Temmuz aylarında Sis Dağı şenlik leri yapılır.Sis Dağı "C statüsünde Milli Park" olarak korunmaya alınmıştır.
"Öyle bir tutku ki asırlardır süren özlemin, yaşam biçiminin, doğa aşkını gü­nümüze yansıyan bölümüdür. Yayla kültürü, doğa ile iç içe yaşamak binlerce yıllık göçebe geleneğinden kaynaklanmaktadır. Anadolu’ya taşınan bu anlayış günü müzde farklı uygulamalarla devam etmektedir. Eskilerin yol hikayelerinden başla mak istiyorum. Kış mevsiminde karla kaplı olmayan sahil şeridinde otlayan hay van lar yaz aylarında geniş otlakların bulunduğu yaylalara çıkarıldı. Okulların ka panması ile sahildeki boğucu nemli havadan kaçan insanlar yaylaya göç etmişlerdir. Mısır tohumlarını tarlaya ekilmesinden sonra başlayan hazırlıklar yolda ve yaylada gerekli olan ihtiyaçların at, katır gibi hayvanlara yüklenmesiyle yola çıkılır. Eskiden yapılan yayla göçleri bir yaşam biçiminin, tutkunun folklorik izleridir. İhtiyaçların doldu­rulduğu sepet (şelek)ler sırtlarda, süslü boncuklarla, püsküllü bo ğazlarına ziller (çan, kelek)  bağlanan hayvanlar neşe içerisinde türkülerle devam eden yolculuk."
 
Yayla Konutları
 
Obadaki konutlar genellikle çabucak kurulabilecek cinsten olup obanın devamlı ya da geçici olarak kullanılmasına bağlı olabilmektir. Sürekli kullanılan obalar; kısmen taş ya da ağaçtan örülmüş, üzeri hartama denilen ince tabakalarla örtülen aileye yetecek büyüklükteki evlerden oluşur. Tuyluk (turluk) sayvan ve kelif yayla konutlarıdır.
Tuyluk (Turluk): Etrafı ağaç ya da taşla örtülan daire biçimindeki yerin tam ortasına dikilen uzunca bir ağaç üzerinden keçe geçilerek yapılan tek bölmeli mekandır.
Sayvan : Hem yayla, hem de cenikte kullanılan bir çadır türüdür. Obalardaki genellikle çokgen yapılı keçe ya da hartama örtülüdür. Cenikte ise fındık mevsiminde harman beklemek için direk üzerine ağaç dallarından yapılır.
Kelif : Bu ad yörede yayla konutlarının hemen hepsi için kullanılır.Kelif çarçabuk kurulabilen barınak anlamındadır
 
Hayvan Konutları
 
Tuzlak : Her sabah obadan otlatmaya götürülen sürülere tuz vermek için obanın belli bir yerinde sini şeklinde düz taşlardan oluşan sıralar halinde yapılır
Kuzubadı : Sürüdeki oğlak ve kuzuları barındırmak için ağaç ya da taşdan yapılmış bir ağıldır.
Ağıl : Etrafı fıraklı tabir edilen ağ ya da fındık çubuklarıyla çevrili hayvan barınaklarıdır. Köylerde bunlara köm denir.
Bere : Sürülerin topluca sağıldığı sağım yeridir.
 
Yayla Törenleri
 
            Yayla törenleri yaylaya çıkan halk tarafından yapılmaktadır. Buna Yayla Gelenekleri’de diyebiliriz.
 
Kırkma İmecesi : Obada sürüler imece usulü ile kırkılır. İmecenin yapılışı şöyledir: İmeceye yapacak olan hane sahibi akşamdan obadaki tüm komşularına imece yapacağı günü ev ev dolaşarak haber verir. Buna imeceye çağırma denir. Belirlenen günde obanın erkekleri bir araya gelerek o hanenin sürüsünü kırkarlar. İmecenin yeme, içme, vb. hizmetleri imece sahibi tarafından karşılanır. Bütün komşular hemen hemen koyun kırkma alayına katılırlar.
 
Ot Göçleri  : Mısırlar 20-25 cm’e kadar boylanınca tarladaki yabani otlar temizlenir ve mısırların dipleri çapalanır. Buna ot kazma denir. İki kez ot kazılır. Birinci ot Mayıs sonlarında, ikinci ot Haziran sonlarında kazılır. İkinci ot kazıldıktan sonra Temmuz ayının ilk haftasından sonuna kadar yaylalara çıkılır. Bu göçlere “otçu göçü” ya da “otçu haftası” denir. Bu göç, yörede özellikle Eynesil, Görele, Şalpazarı ve Tirebolu’da yaygındır.
Yayla törenlerinin en büyüklerinden olan otçu haftaları eski görkem ve önemini kaybetmesine rağmen, bugün hala yöremizde yaşatılmaktadır.
 
Doğum ve Doğumla İlgili İnançlar : Önceleri yaylada doğum, çadırlarda birkaç bilen kadının yardımı ile gerçekleşirdi. Günümüzde artık yaylada doğum olayı görülmemektedir. Doğum yaklaşınca ilçeye gidilmektedir.  Doğum zamanı gelen kadın, sancısı başlayınca hemen komşularına haber salmazdı. Kötelek sancısı yani arka arkaya gelen sancının gelmesini bekler, sancı sıkıştırıncaya kadar kimseye haber vermezdi. Bu arada çadırın içinde gezinir, kalkıp oturamayınca bir çocuk ile haber salınıp komşulardan yardım istenirdi.
 
Günümüzde Yaylaların Önemi
 
Giresun ilinin güneyinde yer alan dağlar kıyıya doğru alçalarak belirli kesimlerde düzlükler oluştururlar. 1750-2200 m yükseklikteki bu düzlüklerde pek çok yayla vardır.
Bu yaylalara bölge halkı eskiden hayvan otlatmak ve sahildeki yaz sıcaklarından kaçıp serin ve temiz dağ havası almak için çıkmakta iken, günümüzde daha çok temiz dağ havası almak ve dinlenmek için çıkmaktadırlar. Yaylaya çıkışlar çoğu zaman günübirlik olmaktadır.
Önceden yaylaya yürüyerek gidilirken; ulaşımın saglanması ile otobobiller ile gidilmekte. Bu yaylaların bir çoğunda yılın belirli haftalarında şenlikler düzenlenmektedir. Yaylaların çoğunda Haziran Temmuz aylarında kar görmek ve bir ağaını kara diyer ağaını ise çiçekler ile süslenmiş yeşil çimlere basmak ve uçsuz buçaksız güzel bir manzara seyretmek mümkündür.
 
Dünyadaki hızlı değişimi ve turizm sektörünün yeni yönelimlerini değerlendiren T.C. Turizm Bakanlığı, hem zaman hem de mekan açısından turizmi çeşitlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla, 1990 yılında başlatılan "Yayla Turizmi Projesi" kapsamındaki araştırma, planlama ve alt yapı uygulamaları sonucunda, Türkiye’ de 26, Doğu Karadeniz Bölgesinde ise 20 yaylayı “Turizm Merkezi” ilan etmiştir.
 
Yaylaların Bölgemiz Ekonomisi, açısından önemi büyüktür. Bunun için Yayla Turizmine Entegre Olabilecek, Yayla Turizmini daha ilgi çekecek duruma getirebilmek için “Alternatif Turiz Türleri” oluşturulabilir.
 
Bu konuya kısaca değinmek istiyorum.
 
Bölgemiz’de Yayla Turizmine Entegre Olabilecek Alternatif Turizm Türleri
 
Yayla turizminin geliştirilmesine yönelik çalışmalar, bu turizm türü ile entegre olabilecek termal (kaplıca) turizmi, kış turizmi, doğa yürüyüşü (trekking), atlı doğa yürüyüşü, akarsu turizmi (rafting), sportif olta balıkçılığı, av turizmi, kültür turizmi, iklim tedavisi (klimatizm), dağ turizmi (alpinizm), bitki gözlemleme (botanik) yaban hayatı gözlem, lenmesiyle günümüze kadar gelmiş yayla kültürü , tarihi eserleri, doğal güzellikleri, florası, faunası, ormanları,dereleri, çağlayanları, her nefes alışınızda ciğerlerinizde hissettiğiniz temiz dağ havası, suyu, kısaca alternatif turizm imkanları açısından geniş bir turistik çekim yelpazesine sahiptir.
 
Bitirirken
 
Günümüzde bir çok ülke; il, ilçe ve köy idarelerine sağladığı sübvansiyonlarla yaylakların ıslahını teşvik ederek, buralarda gerekli tesisleri  kurarak  rasyonel kullanılmasını teşvik etmektedir. Yurdumuzda  başlangıçtan  beri yalnız ırk ıslahı yoluyla hayvancılığın geliştirileceği varsayımından hareket edilmiş, bu yolda büyük gayret ve paralar sarfedilmiş, fakat beklenen sonuç alınamamıştır. Halbuki bunlara harcanan gayretler yaylak ve mer'a ıslahı ile hayvanların beslenme ve barınma konularına sarfedilse idi, yerli ırklardan bugün bile daha iyi sonuçlar alınırdı.
 
İkinci bir husus ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar oldukça azdır. Bizim yaylalarımızla ilgili yabancılar daha araştırma yapmaktadır. Daha ülkemizdeki yaylaların; ayrıntılı bir haritası,  bitki  örtüsü,  ekonomiye gerçek katkısı, toplam alanı, bölgelere göre net sayısı... v.s. bilinmemektedir. Genelde araştırmalar; halk kültürüyle ilgili yapılmıştır. Halbuki yaylacılık; ülkemizin coğrafi bölgeleri hatta illerine göre kendine has  kuralları,  coğrafik özellikleri, yayla adına bestelenmiş onlarca şarkı ve türküsü, terminolojisi, konutları, bitki örtüsü, yaban hayvanları, adetleri, yiyecekleri, şenlikleri,  inanışları, hastalıkları,  kullanılan  aracı ve gereci olan ayrı bir dünya, bir kültürüdür.

Kaynak: AliBilir.org

Anahtar Kelimeler: göörele, yayla, ali bilir

Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz